KİMSESİZLER MEZARLIĞI…
Kimsesizler mevsimi geldi.
Gözü aydın olsun;
Karanlıkların…
Sokaklar bile ürkerken,
Kimsesizlikten.
Sevinsin putperestler,
Gözü aydın olsun;
Ayrılıkların…
…heyhat ölüm vaktidir şimdi.
Yeniden yeşerme şansı yok;
Kuru yaprakların…
…o zaman;
Yağmurlu bir havada,
Bir avuç kuru yaprak topla,
…ve
Kimsesizler Mezarlığına git.
En kenardaki, en uzak mezarın,
Bir kenarına yavaşça dokun.
Elindekileri usulca bırak;
…sevinsin…
Bir kenarına yavaşça dokun ölümün.
Ellerin çamur olsa da;
Korkma, irkilme.
…sen de kimsesizsin…
Yine yağmurlu bir havada,
Bir otobüs durağında;
Paltonun ucundan,
Bir çocuk çekiştiriyorsa;
Bil ki;
Kimsesizdir.
Kimin,kimsen olmazsa; zor.
Telafisi yok, sıcak yatakların.
Öbür tarafta da bu böyle.
Peygamberin şefaatinden yoksun san;
Pilin bitti…
Her kimsesize bir Adem.
Her Adem’e bir Havva gerek.
Ama incir yaprağını dökmüşse;
Bilemem.
Şeytana uydun gitti…
Ben bu mezarlığın bekçisiyim…
Ben tozlu yolların Turab’ı,
Ben gönüllerin en harabı.
…Ve ;
Kırık, dökük sevdaların emanetçisiyim…
Dokuz tane mezarım var;
Topu-topu…
Evlenmedik ya,
Çoluk çocuk olmadı ya.
Her mezar bir çocuğum;
Hepsi birer nur topu…
Başlarında birer tahta,
Tahtalarda isim yok…
…ben kırık-dökük sevdaların emanetçisiyim.
Başka işim yok…
Şu yarım-yamalak çalan radyodan,
Hepsine istek yaparım.
Yağmur çiseliyorsa sıra 7 de,
Karanlık çökünce 5 de.
2 keman taksimini sever,
Ney sarhoş eder 8 i…
Mezardan ağlama sesleri gelir geceleri;
Kalbinde yeni basılmış bir ayak izi…
Acıdan başka bir şey sokmam içeri.
Kimsesizler Mezarlığında;
Şen-şakrak şeyler çalınmaz…
Burada Öküzgözü de bulunur.
Hüzün de var, Derdalan da.
Burada bir tek;
…vefa bulunmaz…
Sahipsiz son mezarda yatan,
İlk ve son sevgilim…
Ben bilirim;
Oradaki her şeyin yarısı benim…
Beni terk ederkenki kibri yok.
Sonraları gördüğüm, o gözler;
Onun değil.
Tek ortak yanımız paylaştığımız acı…
Tek ortak şarkımız Arabacı…
Olmadı;
O ölümü seçti sonunda.
Bense bu mezarlıkta bekçiyim.
Bense zordayım…
…velhasıl;
Yalnızlık beni de boğdu.
Onun için buradayım…
Başucuna dikilmiş;
Üzerinde 1 yazan tahtaya;
Öksüz bir çocuğun başını okşar gibi,
Yavaşça dokun.
Binicisini bekleyen ;
Soylu bir kısrak gibidir.
…sevindir…
Yan gözle 4 e de bak.
7 de 6 da senindir…
Açlıktan yutkunan da senin;
Çöpten doyan da senindir…
Ne okuyacağını bilmiyorsan;
Kimseden dua dilenip götürme.
Size;
Yağmurda ıslanmış,
Yüreğimi getirdim de;
…yeter…
Bir tek yüzünde gülümsemeler olmasın.
Sadece mutluluğun adını bile etme;
…o da yeter…
Ah-Vah edene kızarlar.
Ağıt yakanlara kızarlar;
Ölüp gidene…
3 e 5 e bakma;
Onlar öylesine mutlu.
Alışmasınlar gelene, gidene…
Gelip gidenlerin;
Gözyaşlarını biriktiririm.
Acının şarabını yaparım.
Cehennemden ateş alırım biraz;
Dokuz İmbikten geçiririm…
…ve biraz hasret katarım;
Gülsuyu tadında.
…ve güllere içiririm…
Güzelim;
Ölüm denen bu meret,
Başka türlü içilmez…
Buralıyız nasılsa ölene kadar.
Turnalar göçer, Ebabiller göçer.
…velhasıl;
Herkes her-yerden göçer de;
…buradan göçülmez…
Bizim işimiz bu;
Eski toplarız, hüzün desteleriz…
Ayrılığı Saba’dan alırız,
Hafifmeşrepliği Hüseyni’den;
…Hüzzam besteleriz…
Kimsesizlik bir madalya gibi;
Başucunda.
Başucundaki tahta direk;
Mermerin en güzelinden heybetli…
Bütün akıllılar;
Mermerle uğraşsın,
Sen tahtadan direk.
…deli…
İkinci mezar;
Öylesine bir hikaye.
Hangi gönül fırtınasında kaybolmuş ?
Hangi şekilde boğulmuş?.
Bilen yok.
Kendine de bir faydası yoktu.
Size ne verebilirdi ki?
Acısı ancak kendine yeter…
En güzelini yaptın kimsesizim;
Ölmekle.
Böyle hayatı yaşamayacaksın;
Zaten ölmekten beter…
…al sana İntihar...
“deniz sessiz ve sakin,
Bir adım atmak yeter…
Bir nefes, bir kabarcık;
Ömür biter…”
Kendinizi ; kimsesiz hissettiğiniz de;
Benim mezarlığıma gelin,
Beklerim…
Anlattığım hikayeler,
Canınızı sıksa da,
Ürperseniz de, gelmeseniz de;
Yine beklerim…
Aşık olduğunuz da gelin.
İhanete uğradığınız da,
Terk edildiğiniz de;
Yine beklerim…
Bu iş bizim işimiz;
Gam çekeriz,
Keder sararız,
Hüzün desteleriz…
Bir puslu hava,
Bir Davudi ses.
…ve Kimsesizler mezarlığında;
İnleyen bir Ney.
Kimsesizlik besteleriz…
Nihavent e acıyı veren biziz.
Biziz;
Gurbetten kimseyi beklemeyen.
Selam verecek kimsemiz yoksa;
Mutlu olan biz…
Öldüğümüz de kefen bulamazlarsa;
En mutlusu yine biz…
…al sana yutkunup da;
Ağlayamadığın bir sevda.
Al sana kimsesizlik makamında;
Bir hıçkırık…
Bütün mezarlarım Serdengeçti,
Bütün mermerlerin;
Kalbi kırık…
20 0cak’06 Mersin.
28 Temmuz 2011 Perşembe
26 Mayıs 2011 Perşembe
HANİ..
HANİ…
Hani;
Biz bu lanet olası şarapları;
İçine aşk katıp,
Beraber içecektik…
Hani;
Bu uğursuz şişenin yerinde,
Omuzun olacaktı.
Hani;
salya-sümük ağlayıp,
…sonra sevişecektik…
‘…
Hüzün, böyle basar mıymış?
Yazısı sökülmüş şarap;
Böyle ağlatır mıymış adamı…’
Al sana da;
Ayrılıktan bir yudum.
Anla ne halde olduğumu.
Boğazında hıçkırıklar biriksin,
Haydi bakalım vefasız;
Yut yutabilirsen…
Aşk;böyle bir şey.
Adını bilmediğin şarap.
Tadını bilmediğin ihanet.
…adını ayrılık koy gecelerin;
Yat yatabilirsen…
İçin yansın canım,
Şarap ve aşktan.
Her ihanette, kalbin parçalansın.
Ay gökyüzünde yükselirken;
Artık durmaz,
Gider yüreğin.
Giden hayalleri canım tut.
…tut tutabilirsen…
Bu sevda seni de yorar.
Seni de ağlatır bu hatıralar.
Acıyan.kavrulan bütün hayaller;
Kalbimizin her köşesinde canım.
İstersen sök at;
…at atabilirsen…25.05.11.
Hani;
Biz bu lanet olası şarapları;
İçine aşk katıp,
Beraber içecektik…
Hani;
Bu uğursuz şişenin yerinde,
Omuzun olacaktı.
Hani;
salya-sümük ağlayıp,
…sonra sevişecektik…
‘…
Hüzün, böyle basar mıymış?
Yazısı sökülmüş şarap;
Böyle ağlatır mıymış adamı…’
Al sana da;
Ayrılıktan bir yudum.
Anla ne halde olduğumu.
Boğazında hıçkırıklar biriksin,
Haydi bakalım vefasız;
Yut yutabilirsen…
Aşk;böyle bir şey.
Adını bilmediğin şarap.
Tadını bilmediğin ihanet.
…adını ayrılık koy gecelerin;
Yat yatabilirsen…
İçin yansın canım,
Şarap ve aşktan.
Her ihanette, kalbin parçalansın.
Ay gökyüzünde yükselirken;
Artık durmaz,
Gider yüreğin.
Giden hayalleri canım tut.
…tut tutabilirsen…
Bu sevda seni de yorar.
Seni de ağlatır bu hatıralar.
Acıyan.kavrulan bütün hayaller;
Kalbimizin her köşesinde canım.
İstersen sök at;
…at atabilirsen…25.05.11.
3 Ocak 2011 Pazartesi
ASLINDA AVNİYLE...
ASLINDA…1.
Bir gece yarısı;
Kör bir ata binip gitmek var.
Bir rüzgarın ıslığına takılıp,
Uçmak gibi…
Aslın da;
Zil-zurna sarhoş olmak var.
Körkütük olana kadar;
İçmek gibi…
Aslın da;
Çulun dört pöçüğünü,
Suya vermek var.
Benden sonra Tufan derler ya.
Hangi korkular seni bağlayacak…
El-alem ne derse desin.
Bundan sonra arkandan,
Kim ağlayacak…
Şu trenler geç kalksın istiyorum.
Sağanak yağmurlar,
Körpe çiçeklere.
Yıldırımlar;
Körlerin değneklerine düşsün…
Ölüm bile üzülsün; vakitsizliklere.
Bülbüller;
Ölüm vakti ötüşsün…
Aslın da;
Bütün hayallerin belini kıracaksın.
Kemanların en ince tellerini de.
Beni de bunlar delirtiyor Avniciğim.
Bunlar uçuruyor Hindi-kuş Dağlarına.
Aslın da;
Öten horozun sesinin,
Resmini yapabilseydim Avni.
Belki; ikimiz de mutluluğu yakalayacaktık…
İki deli kol kola;
Yeni yürüyen çocuklar gibi.
Hayatı yalpalayacaktık…
Ne gereği varmış rüyaların.
Ne çok ta biriktirmişiz hasretleri.
Ben şimdi Çetinkaya’ da;
Bir posta trenindeyim.
Her yer karla kaplı,
İncecik bir dere,
Pırıl, pırıl bir su.
…ve ben çok susuzum…
İnsan posta treninin bile;
Dumanını özlermiş…
İnsan her şey güzelken bile;
En kötünün yolunu gözlermiş…
Aslın da;
Bu eski şarkıları dinlemeyeceksin.
Gökyüzünü bile hayal etmeyeceksin.
Yeniden bakacaksın…
Eskinin neyi varsa;
Bir çuvala doldurup,
Kör kuyularda yakacaksın…
Eskiden çember çevirmişiz de;
Ne olmuş yani.
Ne varmış şu eski bayramlarda,
Eski hediyelerde…
Neymiş bu eski dostlar hikayesi ?
Demek ki eskimişler, bitmişler.
Eski hikayeler de…
Aslında;
Bu gurbeti ne çok biriktirmişiz.
Eski paltoları boşa saklarmışız Avni.
Aslında öldürmek varmış,
Bütün hayalleri…
Sonra götürüp;
Ejder Tepesine gömmek varmış.
El ele;
İki Deli…
15 nisan’10.Mersin…
Bir gece yarısı;
Kör bir ata binip gitmek var.
Bir rüzgarın ıslığına takılıp,
Uçmak gibi…
Aslın da;
Zil-zurna sarhoş olmak var.
Körkütük olana kadar;
İçmek gibi…
Aslın da;
Çulun dört pöçüğünü,
Suya vermek var.
Benden sonra Tufan derler ya.
Hangi korkular seni bağlayacak…
El-alem ne derse desin.
Bundan sonra arkandan,
Kim ağlayacak…
Şu trenler geç kalksın istiyorum.
Sağanak yağmurlar,
Körpe çiçeklere.
Yıldırımlar;
Körlerin değneklerine düşsün…
Ölüm bile üzülsün; vakitsizliklere.
Bülbüller;
Ölüm vakti ötüşsün…
Aslın da;
Bütün hayallerin belini kıracaksın.
Kemanların en ince tellerini de.
Beni de bunlar delirtiyor Avniciğim.
Bunlar uçuruyor Hindi-kuş Dağlarına.
Aslın da;
Öten horozun sesinin,
Resmini yapabilseydim Avni.
Belki; ikimiz de mutluluğu yakalayacaktık…
İki deli kol kola;
Yeni yürüyen çocuklar gibi.
Hayatı yalpalayacaktık…
Ne gereği varmış rüyaların.
Ne çok ta biriktirmişiz hasretleri.
Ben şimdi Çetinkaya’ da;
Bir posta trenindeyim.
Her yer karla kaplı,
İncecik bir dere,
Pırıl, pırıl bir su.
…ve ben çok susuzum…
İnsan posta treninin bile;
Dumanını özlermiş…
İnsan her şey güzelken bile;
En kötünün yolunu gözlermiş…
Aslın da;
Bu eski şarkıları dinlemeyeceksin.
Gökyüzünü bile hayal etmeyeceksin.
Yeniden bakacaksın…
Eskinin neyi varsa;
Bir çuvala doldurup,
Kör kuyularda yakacaksın…
Eskiden çember çevirmişiz de;
Ne olmuş yani.
Ne varmış şu eski bayramlarda,
Eski hediyelerde…
Neymiş bu eski dostlar hikayesi ?
Demek ki eskimişler, bitmişler.
Eski hikayeler de…
Aslında;
Bu gurbeti ne çok biriktirmişiz.
Eski paltoları boşa saklarmışız Avni.
Aslında öldürmek varmış,
Bütün hayalleri…
Sonra götürüp;
Ejder Tepesine gömmek varmış.
El ele;
İki Deli…
15 nisan’10.Mersin…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)